OLOMOUC-ÇEKYA

 Bir gün içinde OLOMOUC şehrinde ne yapabiliriz !


1-Kutsal Üçlü Sütun
Masonlar tarafından inşa edilen sütun UNESCO tarafından sınıflandırılmıştır. Tamamı yayalara açık olan devasa üst meydanının bir köşesinde yer almaktadır. Yerel halk için bir geçiş ve buluşma yeri olan bu yer, eskimeyen büyüsüyle Prag'ı tamamen unutturan, şehirde kaçırılmaması gereken bir yer.

2- Astronomik saat
Olomouc'un komünist işgalinden kalma astronomik bir saat. İyi bir şekilde restore edilmiş, onu korumanın büyük bilgeliğiyle, gerçek bir tarih anıtı, bir merak uyandırıcı anıt.
İkinci Dünya Savaşı sırasında tahrip edilen ilk astronomik saatin otomasyon sisteminin çalışmasını görmek için saat 12:00  yi beklemek gerekiyor. 

İşgalden önce, saat 12:00 de otomasyon sistemi devreye giriyor ve Hz İsa'nın havarilerini temsil eden kuklalar geçit töreni yapıyorlarmış.
Günümüzde ise, 12 havarinin yerini, 12 meslek esnafını temsil eden kuklalar geçit töreni yapıyorlar.

Eski mekanizma Sternberk'teki saat müzesinde bulunmaktadır.

3- Olomouc Belediye Binası
Çok güzel bir meydanın ortasında çok güzel bir bina
Belediye binası gerçekten güzel cephelere sahip, çok güzel bir meydanın ortasında yer alan çok güzel bir yapıdır. Çek kasabalarının çoğunda tipik olan geleneksel meydanı buluyoruz. Ayrıca binanın cephesinde ünlü saat kulesi bulunmaktadır. Turizm ofisi de burada.

















TELC-ÇEKYA

 TELC şehrini ziyaret etmeniz için 4 neden 



1- 1992 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan şehir merkeziyle ünlü Telč, eşsiz mimarisiyle dikkat çeken göz kamaştırıcı bir şehir. Tarihin burada özel bir yeri var. Birbirinden güzel, parlak renklere sahip büyüleyici evlerin yer aldığı, eşsiz güzellikteki sokaklarında yürürken bunu hemen fark edeceksiniz. Müzeleri ve kaleleri, sizleri eski zamanlara götürecek araçlardır. Telč sık sık ve her zaman Çek Cumhuriyeti'nin en güzel şehri olarak anılmıştır: kendiniz buna karar verme fırsatına sahip olacaksınız. 

2- TELC kalesi , Güzelliği o kadar etkileyici ki turistler buna karşı koyamıyor! Muhteşem ortaçağ kalesi bir rönesans tarzı yayıyor. Dış kısmı çok çekici, içi de daha az değil. Her odasının güzellikte, zengin cephaneliğinde ve gösterişli parkında birbiriyle yarıştığını göreceksiniz. Göz kamaştırıcı tablo süslemelerine hayran kalacaksınız. 

3- PAZAR yeri, Burası tüm şehrin en büyüleyici yeri. Halk meydanları size neşe getirecek. Hadrec'teki görkemli Zekeriya Meydanı bu büyülü yeri keşfetmek için iyi bir başlangıç ​​noktasıdır.  Aziz Margaret ve Dionysos'un görkemli heykellerinin yer aldığı çeşmelerine hayran kalacaksınız. Eski şehir istisnasız herkesi büyüleyen karşı konulmaz bir ortamdır. Rönesans tarzı kiliselerini, tarihi binalarını ve özellikle alışveriş merkezlerini ziyaret edin. Gurmeler, birden fazla restoranını deneme dürtüsüne karşı koyamayacaktır.

4- TELC gölleri ve göletleri,  Büyük bir oyalanma kaynağı olan şehrin muhteşem gölleri, ihtişamıyla sizi hipnotize edecek. Telč için önemli bir turistik cazibe merkezi oluşturuyorlar. Burada, aileniz veya arkadaşlarınızla birlikte, rüya gibi bir ortamda, göz kamaştırıcı bir gökyüzü eşliğinde güzel vakit geçireceksiniz. Orada piknikler düzenleyebilirsiniz. Yüzmek yasak değildir.








 

LEDNICE KÜLTÜR PARKI-ÇEKYA

 Lednice kültür parkı, şatosu, tropikal bitki serası ve Türk kulesi (Minaresi) ile meşhurdur.




Lednice şatosunun Tarihi:

Bu bölgenin ilk tarihi kaydı 1222'den kalmadır. O zamanlar, Çek Kralı I. Václav tarafından Avusturyalı soylu Sigfried Sirotek'e 1249'da ödünç verilen  Gotik avlulu bir kale vardı.

           13. yüzyılın sonunda aslen Styria'lı olan Lihtenştaynlar, Lednice'nin tamamının ve yakındaki Mikulov'un sahibi oldular. Yavaş yavaş Moravya-Avusturya sınırının her iki tarafında da toprak edindiler. Ailenin üyeleri çoğunlukla askerlik hizmetinde ün kazandılar; Rönesans döneminde ekonomik faaliyet yoluyla mülklerini genişlettiler. 

Şatonun bugünkü görünümü, Prens Alois II'nin Viyana'nın yaz aylarında eğlence için uygun olmadığına karar verdiği ve Lednice'i İngiliz Gotik ruhuna uygun bir yazlık saray olarak yeniden inşa ettirdiği 1846-1858 yıllarına dayanmaktadır.

Oymalı tavanlara sahip iç dekorasyon, orijinal tarihi mobilyalar ve kütüphanenin prenslerin yatak odasına giden ve tek bir çivi kullanılmadan yapılmış otuz altı basamaklı dikkat çekici ahşap merdiveni de aynı derecede muhteşemdir. Çoğu ortak alanda mermer şömineler yapılmıştır. 

Lednice Kalesi, Çek Cumhuriyeti'nde yüksek romantizmin en önemli tezahürlerinden biridir ve Aralık 1996'da Lednice-Valtice bölgesi genelinde UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir. Devlete aittir (Ulusal Miras Enstitüsü tarafından yönetilir) ve halka açıktır. Çek Cumhuriyeti'nin ulusal kültür anıtı olarak korunmaktadır.

SERA:
Kalenin sağ tarafında 1843 ile 1845 yılları arasında inşa edilmiş büyük bir sera bulunmaktadır. Bu sera aynı zamanda en nadir Çek sera bitkisi olan 300-500 yaşındaki sikad Encephalartos altensteinii'yi de barındırmaktadır.

MİNARE:
Lednice'nin ünlü Minaresinin hikayesi
Minare veya 'Türk Kulesi' Lednice Kalesi Bahçeleri'nin arazisinde yer almaktadır. Bu çekici kule, 18. ve 19. yüzyılların başında mimar Josef Hardtmuth'un planlarına göre Prens Alois Joseph I tarafından inşa edilmiştir. Avrupa'da bu karakterde olağanüstü bir yapıdır ve neredeyse 60 metre yüksekliğindedir; bu da onu kıtanın en yükseklerinden biri yapar. 

Minarenin inşası iddialı bir girişimdi. İnşaatta kullanılan taş blokların ağırlığı yaklaşık 100 kg olup, bataklık bir toprak üzerine inşa edilmiştir. Temellerin sağlamlaştırılması, işe alınan işçiler tarafından 17 metreden uzun 500 ahşap direk kullanılarak gerçekleştirildi. Kulenin ağırlığını eşit şekilde dağıtmak için, demir klipslerle tutturulmuş 96 güçlü telden oluşan bir ızgara yerleştirdiler. Bu temel üzerine revak galerili ve sütunlu, dört yüzlü tek katlı bir cami inşa edildi. Kule 60 metre uzunluğundadır, üç galeriye sahiptir ve 302 basamaklı, kendinden destekli spiral taş merdiveni tırmanarak en yüksek görüş noktasına ulaşabilirsiniz.
























Lednice şatosunda, saray müziği








MİKULOV ŞATOSU-ÇEKYA


 

yukarıda adı geçen Mikulov Şatosu (Zámek Mikulov), tepedeki konumu nedeniyle çok uzaklardan görülebilmektedir. Orijinal Mikulov Kalesi, Orta Çağ'ın başlarında Romanesk tarzda inşa edilmiştir. 16. yüzyılda kalenin sahibi olan Dietrichstein ailesi, kaleyi daha çağdaş bir tarzda yeniden inşa etmeye başladı. Bugünkü haliyle 1719 yılında çıkan bir yangından sonra yeniden inşa edilmiştir.

Şato halka açıktır ve bölgesel bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Ziyaretçiler, kasabanın tarihiyle ilgili çeşitli değerli eserleri ve 18. yüzyıl karakterini koruyan etkileyici bir kütüphaneyi görebilirler. Ayrıca tüm şarap severlerin Moravya şarap yapımının tarihi hakkında daha fazla bilgi edinebileceği bir bağcılık fuarı da bulunmaktadır.

Şatonun içindeki müze nisan ayından kasım ayına kadar ziyaret edilebiliyor.

Hotel Zamecek, otoyol kenarında şatoya yakın ilginç bir otel, civarında avcılık için elverişli ormanlar var, otelin mobilyaları, sahte hayvan boynuzları ile yapılmış, şatoyu ziyaret etmek için bir geceliğine kalınabilir.

Eeklo fırıncısının efsanesi : (Çekya Mikulov şatosunda kopyasını gördüm)

Bu yağlı boya tablo, kendini dev aynasında görenlerin, çok iddialı ve kibirli olanların, buna karşılık az mantıklı olanların hikayesini anlatıyor.

16. yüzyılın ikinci yarısında Panel üzeri yağlıboya (49 x 66 cm) resim, Lahana kafalı adamları temsil ediyor. Hollanda'da popüler olan Eeklo Fırıncısı efsanesini tasvir ediyor. Ona göre görünüşlerinden memnun olmayanlar ya da zamanın etkilerini tersine çevirmek isteyenler, fırıncıya yeni bir kafa yaptırabilmek için Batı Flandre'daki Eeklo (Belçika) kasabasına gidiyorlardı. Portresinin üzerindeki kitaplar ve kutular onun tıbbi becerilerini vurguluyor.

Sahnede asistanların çıplak göğüslü veya sadece beyaz çarşaflar giymiş olarak gerçekleştireceği operasyonlar anlatılıyor. "Hastanın" kafası kesiliyor, gövdeden ayrılıyor, sihirli bir yağla ovuluyor, çok katlı bir tepsiye yerleştiriliyor ve ardından fırına yerleştiriliyor. Bu dönemde kesilen başın yerine Antik Çağ'dan beri doğurganlığın sembolü olan yeşil lahana konuldu. Yeni kafa pişirildikten sonra tekrar vücuda dikildi.

Bu resim, Petronius'un (Petronius (Arbiter), MS 1. yüzyılda yaşamış, imparator Neron'un şölenlerine danışmanlık yapmış Romalı yazardır) başka sözcüklerle ifade ettiği "Büyük kafa, az mantık" atasözünü tasvir ediyor ve görünüşlerinden memnun olmayanlara bir uyarı görevi görüyor.

Farklı kompozisyonlara sahip yaklaşık on versiyon, hikayenin popülerliğini kanıtlıyor. 

Eeklo fırıncısının efsanesi




















ANA SAYFA

SEYAHAT TUTKUSU

Sana yolculuk yapmak istiyorum.  Kes yüreğine giden bir bilet; “can” kenarı olsun.  Cemal Süreya İlk seyahat etme tutkusu, Ağrı...